Densizce Cesur
Rüzgarda bir o yana bir bu yana savrulan ağacın parmakları gölgeleniyor,
Ay ışığının değil yalnızca sokak lambasının aydınlatabildiği pencerede.
Pencere öylesine küçük ki üstelik bu kadar ürkütücü bir sahnenin bu denli cesur bir şekilde sahnelenmesi olanaksız gibi dururken o pencereden,
Son derece kendinde emin ve son derece densizce olan bu sahneyi,
Bu küçücük pencereye kim sığdırdı?
Kim kalkıştı Allah aşkına böyle bir şeye,
Kim cüret etti?
Kim rüzgârdan ve kupkuru ve hatta böylesine kemiksi parmakları olan ağacın gölgesinden korkmazmışçasına bu denli cesur bu sahneyi yazdı?
Dahası hangi ağaç ve hangi rüzgâr niçin, ne sebeple kabul etti bu rolü, bu sahneyi
Bu bu bu saçma koreografiyi

…
…
…
İnsan galiba yalnız böyle anlarda ürküyor rüzgârdan ve kupkuru kemiksi parmakları olan ağaçlardan.
Belki eve dönerken ve neden döndüğünü bilmezmişçesine dönerken üstelik
Ayaklarının insanı yalnızca evine götürdüğü o saatlerde,
Sebepsiz bir akşamüstülükte ve sebepsiz bir kasvet kaplıyken hava,
Belki biraz da o zaman ürkülür rüzgârdan.
Evet, biraz da o zaman ürkülür rüzgârdan.

…
…
…
İnsan bir yanıyla hep rüzgâr,
Ve bir yanıyla hep kuru, kemiksi parmakları olan bir ağaç.
Kupkuru o kemiksi parmaklar.
Kupkuru…
Kemiksi parmaklar…
İnsan bir yanıyla korkutur bir yanıyla korkar hep.
İnsan hep…
Aslında insan çoğu zaman hiç.
Edebiyat kategorisindeki diğer yazılarımıza ulaşmak için tıklayınız.
Bizi Twitter’dan takip etmek için tıklayınız.
Comments